Tarihsel kaynakların Lazlardan, ancak Hıristiyanlığın ortaya çıkışından sonra söz etmeye başladığı görülür. Lazlardan bir topluluk olarak ilk kez bahseden I.yüzyıl tarihçisi Plinius olmuştur. Bizanslıların “Laz” dedikleri bu insanları, Gürcüler ve Abhazlar “Megrel” olarak; Bizanslıların “Lazika” dedikleri devlete de, Gürcüler ve Abhazlar “Egrisi” olarak adlandırmaktaydılar. Tarih boyunca Lazlar, Kafkasya’dan başlamak üzere sürekli olarak Karadeniz kıyısı boyunca güney ve batı istikametine doğru göç ederler.

Lazlar antik çağ ve sonrasında Kolhis, olarak adlandırılan bölgede yaşamışlardır Türklerin Anadolu’ya gelmesi ile onlarla birlikte bu toprakları paylaşırlar. Osmanlı döneminde Lazistanın feth edilmesiyle tamamı ile Türk etkisine giren bu topluluk zamanla Türklerle karışıp bugünkü Laz olarak adlandırılan insanları oluşturur. Kolhis’in varlığına ilişkin ilk yazılı belge Urartu kralı II.Sarduri döneminde Lazların yaşadığı ülke Qulha olarak geçer. Lazlar M.Ö.150-M.S.600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hâkimi olacak Lazika Krallığı’nı kurarlar ve bu bölgede yaşayan çok sayıda halkı yönetirler. Arrian, Trabzon ile Dioskuria (Sebastopolis) arasında yaşayan halkları sayarken Lazları da sayılır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohlar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler M.S.456 yılında Roma İmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiş ve Laz Kralı Gobazes’e (Gubaz) boyun eğdirmeyi başarır.

Bölgeye bizzat giden Prokopius’un notları (M.S.554) yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi verir: “Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşarlar. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler. Zira toprağı işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator Justinianus’un saltanatı sırasında, General Tzittas’ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih ederler. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaşam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar.”

Bizanslı tarihçi Agathias’ın M.S. VI.yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis terimlerini özletler: “Lazlar büyük ve gururlu bir halktı ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaşımları da bundan kaynaklanmaktaydı”

Prokopius’ Lazlar’ın Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını korumaları karşılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdürürler. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, M.S. VII.yüzyılın sonlarında, Kolhis’in Arap işgaline uğramasıyla topraklarını terk ederek güneye inmek zorunda kalırlar. Bizans’ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon İmparatorluğu ve ardından Osmanlı hâkimiyetine girmişlerdir ve bundan sonra Müslümanlığın ve Türk boylarının etkisiyle Türkleşerek Osmanlı devletinin ana unsuru olurlar. İnanç olarak Roma İmparatorluğu döneminde M.S. V.yüzyılda Paganizm’i terk ederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar XVI. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan İslam’a toplu olarak geçerler. Günümüzde kendini Laz olarak gören tüm doğu Karadenizliler Hanefi mezhebinden Sünni Müslüman’dırlar.

Coğrafi olarak Lazlar; Doğu Karadeniz sahilinde Rize’nin Pazar İlçesi’nden Karadeniz’e dökülen Melyat Deresi’nin doğu kıyısından itibaren Gürcistan sınırında ikiye bölünmüş Sarp Köyü’ne dek uzanan köylerde Pazar (Atina), Ardeşen (Artaş

eni), Fındıklı (Vize), Arhavi (Arkhabi), Hopa, İç bölgelerde ise kısmen Borçka, Çamlıhemşin ilçelerinde, ayrıca XIX. ve XX.yüzyıllarda göçmen olarak yerleştikleri Batı Karadeniz ve Marmara bölgesinde Düzce-Akçakoca, Bolu, Bursa, İstanbul, Sakarya-Sapanca ve Zonguldak şehirlerinde, 1970’li yıllardan itibaren işçi olarak gittikleri Almanya’nın çeşitli kentlerinde yaşamaktadırlar.

LAZ KAVRAMI

Rusya sınırından başlayıp, Pazar İlçesi’ni içine alan sahil şeridine çok yakın bölgede yaşayanlar ile çeşitli yörelerde -Örneğin Bursa ve Sakarya gibi yerleşim alanlarında- yaşayan ve “Lazca/Mohtice” konuşanlara “Laz”, “Mohti” ya da “Mohti Laz” denir. Lazlar, Batı Karadeniz Bölgesi’nin en ucunda Pazar (Rize), Arhavi, Hopa ile sınırlı küçük bir bölgenin yerlisi olan bir topluluktur. Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan insanların; Pazarlılar, Arhavililer, Hopalılar dışındakiler Lazlığı kabul etmemektedirler. Yani Pazar İlçesi’nin batısındaki bütün Doğu Karadenizliler hayli benzer alışkanlıklara rağmen, kendilerini Laz/Mohti saymamaktadırlar. Doğudakiler, batıdakilere; “Hamus Hekoleni” (Buradan Öteki) diyerek farklılığı, sabit olmayan bir coğrafi sınırla belirlemeye çalışırken, batıdakiler doğudakileri, “Mohti” (Gel) sıfatı ile isimlendirerek, dil farkını tanımlamalarına ölçüt olarak almaktadırlar. Kısaca Karadeniz yöresinde yaşayan topluluk üyelerini, diğer alt kültürlerden ayırt edici bir ölçüt olarak “Lazca/ Mohtice” bilme karşımıza çıkmaktadır.

Günümüz Türkiye’sinde Laz terimi, kendilerine “Mohti Laz” adını veren ve “Lazca/Mohtice” (Lazona/Lazuri) konuşan insanları kapsarken, Gürcüstan’da ve Abhazya’da ise “Müslüman Ç’aniler” ve “Hıristiyan Megreller”i kapsayan bir ifadeyi içermektedir. Ancak Türkiye’de yaygın ve yanlış bir Laz imajı ve de Laz terimi kullanımından da söz edebiliriz. Ülkemizdeki yaygın kanıya göre tüm Karadeniz Bölgesi Laz’dır ve Lazca “Karadeniz Şivesi”dir. Lazca’ya/Mohtice’ye “Celeyrum, cideyrum” tekerlemesi ile alay karışımı bir bilgi eksikliğine dayalı yaklaşım halen sürdürülmektedir. Yani Laz/Lazca terimleri, çoğunlukla belirsizlik ifade etmektedir. Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşayanlar, Karadeniz kıyısında yaşayanların tümünü -Mohtice konuşanlarda dâhil- Laz saymakta ve “Karadenizli” ile “Laz”ı eş anlamda kullanılmaktadır. Yine Türkiye’de “Lazca” denildiğinde, “Türkçe’nin Doğu Karadeniz Şivesi” anlaşılmaktadır. Oysa Lazlar, çoğunluğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan “Mohti Laz” diye adlandırılan ve dil (Lazca) bilen üyelerden oluşan bir topluluktur. Lazca ise kaynaklara göre, Türkçe’nin Doğu Karadeniz Şivesi, Pontusça, Rumca ve Gürcüce’nin bir diyalekti değildir. Dilbilimciler Lazca ve Megrelce’yi antik, Kolheti dili olarak bilinen “Zan” dilinin zaman içinde ikiye ayrılmış ve kendi başlarına gelişmiş iki kolu olarak tanımlamaktadırlar. Aynı kaynaklar Güney Kafkasya Dil Grubu içinde; Gürcüce, Svanca, Megrelce ve Lazca’yı saymaktadırlar. Başlangıçta aynı yapı içinde yer alan Laz ve Megrel topluluklarının başka kültürlerle karşılaşmaları, iki ayrı bölgede bulunmaları, tarihsel gelişim süreci içinde kültürel, toplumsal ve siyasal farklılıkların ortaya çıkmasına neden olur.

LAZİSTAN SANCAĞI’NDAN RİZE’YE

Trabzon’dan Batum’a kadar olan bölgede yaşayan Lazlar, 1461 yılında, Trabzon Krallığı’nın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinden çok sonraları da -Lazlar Osmanlıların müttefiki olarak görüldüklerinden- fiili bağımsızlıklarını korudular ve 1840’lara kadar da derebeylerin yönetiminde özerk bir yapı içinde yaşadılar. Lazların karakter yapısı, bu topluluğun disipline uyma eğiliminin zayıflığı ve doğa ile baş başa, özgür bir yaşama alışık olduğunu göz önüne alan, Yavuz Sultan Selim tarafından beylik sistemi yürürlüğe konuldu. Böylece Doğu Karadeniz yöresi sınırlı yetkileri olan beyliklerle idare edildi. Bu uygulama zaman içinde ve gelişen şartların etkisiyle az veya çok değişimlere uğrayarak II.Mahmut devrine kadar sürdü. Lazlar 1461’den sonra 1630-1640’lara kadar uzanan 170-180 yıllık uzun bir zamanda baskı altında olmadan İslâmiyet’i benimsediler.

XIX.yüzyılda, 1814-1817, 1818-1821 ve 1832-1834 yılları arasında Güney-Doğu ve Doğu Karadeniz Bölgelerinde, Osmanlı yönetiminin, derebeylerin yetkilerini kısıtlamak istemesinden dolayı Laz İsyanları ortaya çıktı. Trabzon valisi Osman Paşa, bu başkaldırılara son vermek için, derebeylerin nüfuzlarını kırmaya çalıştı. Ancak bu alanda başarılı olamadı.

Acara çevresi, 1851 yılında Lazistan Sancağı’na bağlandı. Lazistan Sancağı, Türkiye’nin Doğu Karadeniz Bölgesi ve Batum, Lazların yoğun olarak yaşadığı topraklardır. Yüz ölçümü yaklaşık 41.119 km² olan bu topraklar, Osmanlı döneminde “Lazistan Sancağı” adıyla idari birim olarak, günümüzdeki Trabzon İli’nin bir kısmını ve Rize İli ile Artvin İli’nin bir bölümünü ve Gürcistan’ın Acara Özerk Cumhuriyeti’ndeki toprakların küçük bir kısmını kapsamaktaydı. Lazistan Sancağı, eski çağlarda Kolheti’nin (Kolha, Kolhis), daha sonra Egrisi’nin bir parçasıydı ve bölge, 1578 yılına kadar Gürcistan’ın sınırları içinde yer alıyordu. 1578-1878 tarihlerinde Osmanlı’ya ve 1878-1921 tarihleri arasında Çarlık Rusyası toprakları içinde yer alır. Batum’un Rusların eline geçmesinden sonra Rize kenti, Lazistan Sancağı’nın yönetim merkezi oldu. 1921 yılında ise Lazistan Sancağı’nın topraklarının büyük bölümü Türkiye, küçük bölümü Gürcistan sınırları içinde kalır. Buna karşın Lazistan, Trabzon vilayetinin sancağı olarak varlığını korur. 1920’de, Doktor Abidin Bey (Atak), Esat Bey (Özoğuz), İbrahim Şevki Bey, Necati Bey (Memişoğlu), Osman Bey (Özgen) ve Ziya Hurşit, Lazistan (Doğu Karadeniz) milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katılırlar. 1923’te Lazistan Sancağı’nın yerine Rize İli kurulur.

SAKARYA VE ÇEVRESİNE LAZLARIN GÖÇ NEDENLERİ

1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi) sonucu bölgenin Rusların eline geçmesi ile birlikte, Lazistan Sancağı’nın merkezi Batum’dan Rize’ye taşınır ve bölgeden Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel olarak göç ederler. Berlin Anlaşmasıyla Kars, Ardahan ve Batum Ruslara bırakılınca Lazlara göçten başka seçenek kalmıyordu. Yoğunlukla, günümüz Gürcistan sınırları içinde bulunan Karadeniz kıyılarından gelip Osmanlı topraklarına yerleşiyorlardı. “Kendileri beğenip seçerek, Karadeniz kıyısına yerleştiler.” Ne var ki Osmanlı hükümeti, muhacirlerden “bir haylisini” kuzey batı Anadolu’ya, Hüdavendigar ve İzmit sancağına yerleştirdi. 1882 yılında yaklaşık 40.000 Laz, Osmanlı topraklarına yerleştirilir. Ayrıca İzmit Sancağına 1887-1888’de 241 hane (aile) ile 1899’da 100 nüfus ek olarak yerleştirilmeye tabi tutulur. Yine 16 Mart 1921 Türk-Rus Antlaşması üzerine bir kısım Müslüman Lazlar, Anadolu’ya -başta Sakarya ve çevresi olmak üzere- göç etmek zorunda kalırlar.

Cumhuriyet dönemi ile birlikte, Lazistan Sancağı lağvedildi. Eskiden Lazistan Sancağı içinde yer alan ve günümüzde Lazların yoğun olarak yaşadığı; Pazar, Ardeşen ve Fındıklı Rize İli’ne, Arhavi ve Hopa ilçeleri de Artvin İli’ne bağlandı. 1950 sonrası yaşanan toprak yetersizliği, kan davaları, eğitim ve ulaşım ihtiyacının yanı sıra kentlerin çekiciliği ile daha önce yakınları ve tanıdıklarının da etkisi ile Sakarya yöresine göçler yeni dönemde de sürmektedir.

Adapazarı kazasının Karasu nahiyesi dâhilinde bulunan Lazlar, Eylül 1916 tarihinde Geyve dâhilindeki gayrimüslimlerin terk ettiği köylere nakil olundular. Karasu Lazları Geyve’ye sevk edildi ve kaza dâhilindeki Lazların da bu iskân işine dâhil edilmesi kararlaştırıldı.

SAKARYA İLİNDE LAZLARIN YERLEŞTİĞİ BÖLGELER

Adapazarı Merkez, Değirmendere Köyü, Çaybaşıyeniköy Beldesi, Kemaliye Köyü, Taşkısığı Köyü, Arifiye Beldesi,

Akyazı Merkez, Alağaç Köyü (Mahmutsabit), Boztepe Köyü, Gücücek Beldesi, Hasanbey Köyü, Kazancı Köyü, Kuzuluk Beldesi (Kuzulukaziziye), Topağaç Köyü, Dokurcun Bucağı,

Ferizli- Sinanoğlu Beldesi-Şose Mh., Ceylandere Köyü (Potuoğlu),

Geyve Merkez, Eşme Köyü, Doğançay Bucağı, Kızılkaya Köyü, Maksudiye Köyü, Nuriosmaniye Köyü,

Hendek Merkez-Büyükdere Mah., Kemaliye Mah., Köprübaşı Mah., Yeni Mahallesi, Yeşiller Mah., Çamlıca Beldesi, Akova Köyü, Aksu Köyü, Aktefek Köyü, Aşağı Hüseyinşeyh Köyü, Bıçkıatik Köyü, Muradiye Köyü, Nuriye Köyü, Süleymaniye Köyü (T.Süleymaniye), Karadere Bucağı (Çiğdere), Güney Köyü, Kadifekale Köyü, Sarıyer Köyü,

Karapürçek-Hocaköy, Yüksel Köyü,

Pamukova Merkez, Gökgöz Köyü, Mesruriye Köyü, Paşalar Köyü, Şahmelek Köyü,

Sapanca Merkez, Kurtköy Beldesi (Dibektaş Mh. dahil), Akçay Köyü, Balkaya Köyü, Erdemli Köyü, Fevziye Köyü (Msuca), Hacımercan Köyü (Msicina), İkramiye Köyü (Orç’i), İlmiye Köyü, Kuruçeşme Köyü, Memnuniye Köyü(Karagöl), Muradiye Köyü, Şükrüye Köyü, Uzunkum Köyü, Ünlüce Köyü (Babadayı).